The Big Lebowski (1998)
Coen Kardeşlerin hem yazıp hem de yönettiği The Big Lebowski, Büyük Lebowski adıyla 1998 Ekim’inde ülkemize vizyona girmişti. Yayınladığı dönem itibariyle hak ettiği ilgiyi göremeyen film sadece 17 miyon dolar hasılat yapmıştı (filmin bütçesi de 15 milyon dolardı) ama sinema severler üzerindeki etkisi o kadar büyük olmuştu ki üzerinden yıllar geçmesine rağmen bir kara film (film noir) parodisi olarak hala (özellikle İnternet aleminde) adından sıça söz ettirmekte. Yayınlandığı dönem dolayısıyla İnternet dünyasının ilk fenomen filmlerinden biri olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz.
Normalde hakkında yazmayı düşündüğüm filmler için notlarımın arasında spoiler olan bölümleri işaretler ve yazıya ona göre eklerim ama The Big Lebowski öyle bir film ki neredeyse her izlediğinizde farklı bir ayrıntısını fark edeceğiniz bir film. Dolayısıyla bu filmi hiç izlememiş olanlar bile bu yazı sonrasında filmi birkaç defa izlemek isteyeceklerdir. O yüzden spoiler kaygısı olmadan bu yazıyı okuyabilirsiniz.
Bir anti kahraman olan Jeffrey -Dude- Lebowski karakteriyle izleyicinin karışına çıkan Jeff Bridges, rolüyle adeta izleyicinin gönlüne taht kurar. Oldukça vurdumduymaz olan Dude (ahbap), hayatını işsiz bir pasifist olarak idame ettirir. Tek eğlencesi ise arkadaşlarıyla bowling oynamak olan Dude’ın hayatını nasıl kazandığını filmde açıklamaz ama favori içkisi olan beyaz rus için aldığı sütün ücretini ödemek için market kasiyerine 69 cent’lik çek yazarak paranın hayatında ne kadar ciddi bir yer tuttuğunu az çok anlayabiliyoruz. Oldukça sıradan biri olan Dude’ın hayatı, bir gün evini basan birkaç serseri tarafından tartaklandıktan sonra altüst olur. Dude’u, şehrin milyonerlerinden biri olan ve filme adını veren “The Big” Jeffrey Lebowski ile karıştıran serseriler, aslında Büyük Lebowski’nin kendilerine olan borcunu tahsil etmek için Dude’un evini basmışlardır. Ama yaptıkları yanlışı anlamalarına rağmen mangalda kül bırakmamak adına Dude’un evini dolu gösteren halısına işemekten de geri kalmazlar. Zararını tazmin etmek isteyen Dude, The Big Lebowski’nin malikanesine gider ve yaşadığı sıkıntının, dolaylı da olsa onun karısı Bunny yüzünden yaşandığını anlatmaya çalışır ama amacına ulaşamaz. Bunu düzgün bir şekilde anlatamayacağını anlayan Dude, malikaneden çıkınca Big Lebowski’nin istediği halıyı alabileceği yalanıyla bir halı alır ve kendini her sahnesi Hollywood klişeleriyle dalga geçilen oldukça komik olayların arasında bulur. Tabii bu olayların gittikçe iç içe girip içinden çıkılmaz bir hal almasına sebep olan Dude’ın en yakın arkadaşı Walter Sobchak‘i de (John Goodman) unutmamak lazım.
Filmin gelişme kısmı ise Big Lebowski’nin karısı Bunny’nin kaçırılması ile Dude’ın bir kurtarıcı olarak olaya dahil olmasını ele almakta. Önceden sözünü ettiğim borç, Big Lebowski gibi oldukça zengin birisinin karısı için oldukça absürt bir durumdur. Bunny neredeyse tüm şehre borçludur çünkü kocasının servetinden sadece kendi harçlığı kadarıyla faydalanabilmektedir. Birden bire ortadan kaybolan Bunny’nin, Dude’ın evini basan serseriler tarafından kaçırıldığını düşünen Big Lebowski, Dude ile anlaşarak fidye takası yapmak ister. Dude da içini hiç açıp bakmadığı “para” dolu çantayı aldıktan sonra durumu Walter’a anlatır. Hatta varlık içinde yokluk yaşayan Bunny’nin kocasından sırf para koparabilmek için kendi kendini bile kaçırttığı ihtimalini bile düşünür. Bu ihtimali mantıklı bulan Walter, normalde takasa yalnız gitmesi gereken Dude ile yola çıkar ve fidyeyi vermeleri gereken serserilere kirli çamaşırlarıyla dolu bir çanta fırlatır ve olayın kapandığını var sayar. Çünkü zaten onlara göre Bunny kendini kaçırtmıştır, dolayısıyla onu öldürecek bir bir gurup da yoktur.
Parayı alamayan fidyeciler de durum üzerine tekrar Big Lebowski ile iletişim kurarlar ve parayı alamadıklarını söyleyip, uyarı olarak da bir ayak parmağı yollarlar. O sırada Dude, aslında Big Lebowski’nin zannedilen servetin aslında eski karısına, dolayısıyla üvey kızı Maude Lebowski’ye (Julianne Moore) ait olduğunu anlar. İç içe geçmiş, kaçmış, kaçırılmış kadını bulma çabası, Dude’ın elini attığı her işi eline yüzüne bulaştırmasıyla son bulur. En sonunda Bunny’nin sadece evden uzaklaşmak için kimseye haber vermeden gittiği öğrenilince akla gelen “o zaman fidye isteyenler kimlerdi?” sorusuna cevap olarak da şehrin ileri gelenlerinden biri olan “yetişkinler için” film yapımcısı Jackie Treehorn’un nihilist oyuncuları ve parmağı kesilen kız arkadaşlarıyla tanışırlar ve işler “tam olarak diyemezsek de” çözüme kavuşur.
The Big Lebowski, hakkında o kadar çok anlatmak istediğim bir film ki, çok uzatmadan, üstün körü anlatmaya çalıştığımda bile yüzlerce ayrıntıyı es geçip yazdığım için içim içimi yiyor. Ne demek istediğimi filmi izlediğiniz zaman daha iyi anlayacağınızdan eminim.
Yine de meraklıları için birkaç trivia eklemek istiyorum:
- 2002’den itibaren film için her sene bir Lebowski Festivali düzenlenmekte.
- Dude’ın birçok kıyafeti (terlikleri dahil) Jeff Bridges’ın kendi kıyafetleridir.
- Yazıda sözünü ettiğim çekin kesilme tarihi 9/11.
- John Goodman’in kendisinin oynadığı favori filmi buymuş.
- Walter’ın sürekli Donny’e (Steve Buscemi) “shut the f*ck up” demesi, hiç susmadığı Fargo filmine atfen yazılmış.
- Dude o kadar tembeldir ki kendi cümleleri bile yoktur adeta. Sürekli başka konuşmalardan yaptığı alıntıları kendi fikirleriymiş gibi kullanır.
- Dude’ın film boyunca içtiği kokteylin (Beyaz Rus) tarifi; 2 ölçek vodka, 1 ölçek kahve likörü ve 1 ölçek süt/kremadır. Buzla servis edilir.
- Coen kardeşler, Dude karakterini Jeff Doyd‘tan esinlenerek yaratmışlar.
- Bowling’e eski oyunların ses kaydını dinleyecek kadar düşkün olan Dude, filmde hiç bowling oynarken görülmez.
- Dude’un filmde neredeyse gördüğü her simge onun bayıldığı ya da “uçtuğu” sahnelerde kullanıldı.
- Bunny’nin kullandığı kırmızı aracın plakası olan LAPIN, Fransızca Bunny (tavşan) demek.
- Hollywood klişesi olan kötü adamın beyzbol sopası kullanması yerine bu filmde kriket sopası kullanıldı.