Yıllar önce babalarını bir husumete kurban veren iki kardeş, annelerinin de amansız bir hastalıktan dolayı zamansız ölümünden sonra, ıssız bir dağ başındaki mandıralarında tek başlarına kalırlar. Dünyanın kötülüklerinden habersiz olan kardeşler, sosyal hizmetlerin kendilerini evlatlık vermesi ihtimaline karşı annelerinin ölümünü yetkililerden gizlerler ve ıssızlığın ortasındaki bu yerde yaşamaya başlarlar. Küçük kardeş, yıllar önce babası ile belediye başkanı arasında yaşanan olayın şokundan dolayı konuşma yetisini kabetmiştir. Büyük kardeş ise bir yandan konuşamayan kardeşi ve mandıranın işleri ile ilgilenirken, diğer yandan da genç kızlıktan kadınlığa doğru yol almaktadır. Bu sancılı ve hassas geçiş döneminde kendisine yol gösterecek kimsesi yoktur. Daha da kötüsü ise, yıllardır insanlardan uzakta yaşadıkları için, insanların ne kadar vahşi olabileceklerinden ve günden güne aç kurtlar için ağızları sulandıracak bir av olduğunun farkında değildir.