Apocalypse Now (1979)
Apocalypse Now, Joseph Conrad‘ın Heart of Darkness kitabından uyarlama, 1979 yapımı Vietnam savaşını konu alan bir Francis Ford Coppola filmi. Öncelikle filmin konusu hakkında bilinmesi gerekenler var. Özellikle Amerika’nın savaşa neden girdiği ve Vietnam’da modern silahlarıyla nasıl bir hezimete uğradığına dair yazmak istediklerim var.İkinci Çinhindi savaşı ya da bilinen adıyla Vietnam savaşı, Doğu Bloğu ülkelerinden Çin Halk Cumhuriyeti, Sovyetler Birliği, Kuzey Vietnam ile ABD ve destekçisi olan antikomünist Güney Vietnam arasında yaşanan savaştır. Amerika’dan daha önce Kamboçya ve Kuzey Vietnam sınırı dolaylarında modern kölelik güdüsüyle orta doğuda istediğini alamayan bazı Fransız birliklerini de unutmamak lazım. Zira ortak düşmanlar karşısında ekstra bir direniş ile bu durum her ne kadar yenilen kesim Amerika da olsa işine yarayan faktörlerden birisidir. Gelelim savaşın sebebine. 50 yıllık kalkınma planı doğrultusunda ciddi bir komünizm tehdidini görmezden gelemeyecek olan Amerika, Güney Vietnam ile taraf olarak bu ciddi potansiyeli Rusya’ya (o günkü adıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) kaptırmamak için gözünü kırpmadan savaşa dahil olur. Amerika, bu savaşa 1963-1973 yılları arasında katılır ve sonuç olarak 53.200 asker kaybıyla evine döner.
Bir rüya görüyorum. Bir salyangoz var rüyamda. Bir de ustura… Sonra birden bire salyangoz usturanın üzerinde sürünmeye başlıyor. Usturanın keskin yüzünde sürünüyor. Günlerdir bu rüyayı görüyorum. Belki de bu kabusumdur…
Yukarıda yazdıklarımı filmin introsundan sonra Albay Kurtz’ün (Marlon Brando) ağzından duyunca nasıl bir filmle karşı karşıya olduğumu daha iyi anladım. Tabii bunlar introda The Doors’un The End‘i çalınca artan adrenalinle daha anlamlı oluyor.
Amerika’nın dönem yöneticileri, bu kalkın planına uygun kılıf bulamadıklarından mütevellit halk çok ciddi bir biçimde ayaklanır. Çünkü halka göre ortada sebepsizce kayıplar verilen bir savaş vardır. Irak savaşındaki kayıplar karşısında gösterilen tepkileri hatırlarsak, Vietnam savaşı sırasında kaybedilen 53.200 asker için nasıl bir tepkinin oluştuğunu tahmin edebilirsiniz.
Siz de hak verirsiniz ki Doğu Bloğu ülkelerinde meydana gelen bu trajedi hem ne için savaşa gönderildiğini bilmeyen Amerikan askeri hem de bölge halkı için kapatılması imkansız yaralara sebep olmuştur.
Yazının devamı, filmi izlememiş olanların seyir zevkini bozacak ayrıntılar içerir.
İşte bu dramı en iyi anlatan filmlerden birisi de durum üzerine yazılmış olan Heart of Darkness‘ın uyarlaması Apocalypse Now‘dır. Filmin girişinde, helikopter sesi sanrıları üzerine gözlerini tavandaki pervanenin kanatlarının, sanrısındaki kanat seslerine senkron dönüşü ile kendinden geçen Captain Benjamin L. Willard (Captain, Amerikan emir komuta zincirinde bizim yüzbaşı rütbemize denk geliyor bu arada) rolünde Martin Sheen’i görüyoruz. Yüzbaşı Willard, öncesinde savaşa girmiş ve savaş sonrası evine gitmeye hak kazanmış “şanslı” bir askerdir. Bu savaş sonrası eve dönüş seramonisinde Willard’ın hayatı altüst olmuştur. Karısından boşanmış, bir odada delirmenin kıyısında hayatını sürdürür. Hiçbir değer yargısı kalmamıştır. Ölüm bile onun için külfetli bir çıkış yoludur. Bu yüzden sadece tekrar askerliğe dönüp orada ölmeyi ister. Hayata dair tek isteği budur. Ve istediği olur. Yüzbaşı Willard, özel bir görev için birliğine çağrılır. Bu görev asla kayıtlarda görünmeyecek bir suikasttan ibarettir.
Depresif ruh haliyle harikalar yaratan Martin Sheen’ın performansı karşısında ağzım açık kaldı dersem yalan olmaz. Nasıl bir oyunculuktur, neden şimdiye kadar bunun bir benzerini göremedim bilemiyorum. Martin Sheen deyince aklıma Spawn gelmişti o yüzden nasıl bir filmle karşılaşacağım konusunda bazı tereddüterim vardı. Ama film sonrasında yayılan dedikodulardan birisi de “yatıştırıcı” bir takım kimyasal yardımcılarla, Coppola ortaya şahane performans çıkarmayı başarmıştı. Açıkçası bu durum gördüklerimden sonra kafama yatmadı değil. Çünkü neredeyse filmin tamamında kendiden geçmiş ama kabiliyetinin doruklarında bir Martin Sheen izledim. Bir de filmin sonradan yeniden düzenlenmiş olan 196 dakikalık sürümünü izlediğimi notlarıma eklemeliyim.
Öldürülecek olan hedef de Albay Kurtz’dür. İki taraflı ajanlık ve kendi çıkarları doğrultusunda düşmanla bir olup kendine bir ordu kurduğu suçlamasıyla bu emir verilmiştir. Kurt, bir yeşil bereliydi ve yeşil berelilerde albaylıktan daha yüksek bir rütbe yoktur. Verilen brifingde neredeyse her operasyondan sonra bir madalyayla dönen Kurtz’ün infazı, Willard için bir yıkım mı yoksa bir gurur kaynağı mıdır bunu zaman gösterecektir ama bu kadar başarılı bir askeri görme şansı bile hayatı boyunca askerlik dışında bir şey yapmamış olan Willard için bir onur kaynağıdır.
Willard yanına verilen 4 askerle birlikte yolcuğa koyulur. Alışılagelmiş askeri disiplin dışında her türlü aşırılıkla karşılaşan Yüzbaşı Willard, kendi görevini sorgulamaya başlar. Dünyanın öbür ucuna gelmiş askerler kendilerini a.yon ve h.şhaşın içinde görünce neredeyse birden akıllarını kaybederler. Çatışma sırasında, denize bile atılan bombaların arasında askerlerine sörf emri verecek kadar çatlak emir komuta zinciri arasında “acaba Albay, verdiği kararda haklı olabilir miydi” fikirlerine kapılır.
Hunharca yapılan infazlar ve cehenneme dönen bir coğrafyada kaybolduğunu düşündüğü insani değerlerinin aslında kendilerini medeni gören ve yerli halka her fırsatta vahşi (savage) diye hitap eden Amerikan askerleri arasında yok olmadığını anlamıştı Yüzbaşı Willard. Çünkü filmde de geçtiği üzere “merhametle dolu” Amerikan askerinin yaptığı tek şey, düşmanları makinalılarla ikiye ayırdıktan sonra onlara yara bandı uzatmaktı.
Yüzbaşı Willard, Kuzey Vietnam’dan Kamboçyaya doğru yaptığı bu yolculuğu sırasında bozguna uğratılmış Fransızlarla da karşılaşır. O sırada, işlerin aslında verilen resmi beyanatlardaki gibi yürümediğini öğrenir. Örneğin, çarpıştıkları Viet Cong‘un Amerika tarafından kurulan bir örgüt olduğunu öğrenir.
Yüzbaşı Willard, bunu öğrendiği Fransızların ise söz konusu sıcak temasın yaşandığı coğrafyayı neden terk etmeyişlerini sorar. Fransa ilk önce II. Dünya Savaşı’nı kaybeder. Dien Bien Phu da yenilir. Sonrasında şansını Cezayir’de deneyen Fransızlar orada da yenilirler. Daha sonra da Çinhindi’de… Ama burayı (Kamboçya’nın Vietnam sınırını kastederek) kaybetmeyeceklerdi. En azından ölüm pahasına bu fikre sadık kalacaklardır. Filmde bu olay şöyle anlatılır:
Onlar (Fransız askerlerini kastederek) operasyona başlamak için muson yağmurlarını beklemek zorunda bırakıldılar. O yağmurlarda hiçbir uçak uçamaz. Vietnamlılar bunu biliyorlardı. Sonrasında ne mi oldu? Fransız paraşütçüleri 70 metreden atladılar. Onlar bunu, sadece arkadaşlarıyla birlikte ölebilmek için yaptılar.
Fransız işgalcilere göre politikacılar, yürüyen öğrenciler, çarpışan askerleri sattılar. Askerler kutudan el bombalarını çıkardıklarında içinden bir kağıt parçası düşüverirdi: “Fransız Kadınlar Sendikası”, “Vietnamlıların yanındayız” diye. Askerler bu şartlar altında kaçınılmaz bir acı sona gittiklerini biliyorlardı.
Yolculuğuna devam eden Yüzbaşı Willard için bu yolculuk tam bir aydınlanmaya sebep olur. İşte bu noktada Coppola’nın hangi tarafı tutarak bu filmi çektiği konusunda sizin de fikriniz değişmeye başlıyor. Bir ülkenin refah seviyesinin istikrarı uğruna diğer bir devletin verdiği ödünler değil kaybettiği hayatlar söz konusudur.
Filmin izlediğim versiyonu Redux dağıtımıydı. Yani Coppola’nın eklediği sahnelerden sonra 3 saat 16 dakika olan sürümüydü. Bu seyir maratonunda adı başrolde geçen Brando, filmde ilk defa 02:38:00’da göründü.
Kurtz, yerli halktan oluşan bir ordu kurmuştur ve adeta halk ona tanrı gözüyle bakmaktadır. Ama tanrı modelinde bir yönetici düşünün ki bu adamın aklı yerinde ama ruhu deli olsun. Nasıl bir iktidara yol açardı bu durum?
Willard’ın geleceğinden haberi olan Kurtz, onun için planları olduğundan Yüzbaşı’yı öldürmez/öldürtmez. Belki de artık görevinin sonunun gelmesine karar veren Albay, ailesi için durumu anlatacak birini bekler ve bu kişi olarak da Yüzbaşı Willard’ı seçer. Sonrasında da infaz gerçekleşir ve bu şekilde hikaye bağlanmış olur.
Filmin aldığı ödül listesi de bir hayli kabarık. 2 Oscar ve Cannes Film Festivaliden alınan ödüllerin de olduğunu notlarımıza geçelim. Tüm ödül listesini de bu bağlantıdan inceleyebilirsiniz. Filmi izlememiş olanların, ve bu tür filmden hoşlananların kesinlikle izlemesini tavsiye ederim.
İyi seyirler!